Maden ocağına dava açacak köylülere Mersin Barosundan destek
Mersin Barosu ve Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi, Mersin’in Çukurkeşlik ve Kayrakeşli Mahallesi’nde gerçekleştirilecek olan maden ocağı projesinin, insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği gerekçesiyle, mahalle halkının projenin iptali ve yürütmeyi durdurma talepli açacağı davaya müdahil olacak.
Yenişehir İlçesi, Çukurkeşlik Mahallesi Mevkii, Gurubu Maden (Kalker Ocağı), Kırma-Eleme Tesisi ve Mekanik Plent Ünitesi’ ve Toroslar İlçesi, Kayrakeşli Mahallesi, Hacgediği Mevkiinde, II-a Gurubu Maden (Kalker) Ocağı” projesi gerçekleştirilmesi planlanması üzerine Mersin Barosu, Mersin Çevre Mühendisleri Odası ve mahalle muhtarları ve halkı projenin iptali için harekete geçti.
Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin ‘Önemli Doğa Alanı’ (ÖDA) olarak belirlediği maden ocağı yapılmak istenen yerdeki söz konusu projenin iptali için Mersin Barosu Başkanı Av. Gazi Özdemir, Mersin Barosu Kent ve Çevre Komisyonu sorumlu yönetim kurulu üyeleri Av. Çiğdem Ataş Erçolak, Av. İbrahim Hakkı Koç, Baro Başkan Yardımcısı Av. Kazım Yüksel, Genel Sekreter Av. Murat Akın, Çevre Komisyonu üyeleri Av. Saniye Hakimoğulları, Av. Özden Demir, Av. Azize Altıok Özmen, Av. Rıza Oğuz, Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Yönetim kurulu Başkanı Dr. Sinan Can, Çukurkeşlik Mahalle Muhtarı Süleyman Kuş, Kayrakkeşli Mahalle Muhtarı Murat Erden, Aladağ Mahalle Muhtarı Ahmet Ertunç, Çukurkeşlik Mahallesi Doğa Koruma Dernek Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin, Başkan Yrd. Şueyda Kuş, Sekreterya, Gonca Ocakçı ve Kayrakkeşli Mahalle sakini Cem Oğuz Güler bir araya geldi.
YAŞAM ALANLARINI TEHDİT EDİYOR
Tehlikenin boyutunu gözler önüne seren Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Dr. Sinan Can; “30,21 ve 43,88 hektar olmak üzere 5 yayla mahallesini doğrudan etkileyen toplamda 74,09 hektarlık alanda yapılması planlanan iki proje ile karşı karşıyayız. Konut mesafeleri açısından proje alanına en yakın konut Hacgediği Yaylası’na ait olup 200 metre mesafe olarak bildirilmiştir. Yerinde saha çalışmasında görüyoruz ki, proje alanlarına çok yakın mesafede irili ufaklı çok sayıda kayıtlı kayıtsız yaşam alanları bulunmaktadır. Ayrıca konar göçer Yörüklerin yaşam alanına sınır durumundadır.
Taş ocağı projelerinin etki sahasında yer alan, Mersin’in doğası ve nesli dünya ölçeğinde tehlike altında olan küçük akbabaların korunmasıyla ilgili projeleri, yaklaşık 10 yıldan bu yana sürdürmektedir. Küçük akbaba (Neophron percnopterus) popülasyonunun tüm Avrupa’da en yoğun olduğu iki alandan birisi olan Mersin, tehlike altındaki türün korunması için hayati önem taşıyan bir bölgedir. Dava konusu maden taş ocağı ve kırma eleme tesislerinin yer aldığı bu bölgedeki mevcut popülasyonunun ortaya çıkarılması, üreme başarısının tespit edilmesi ve türe yönelik tehditlerin belirlenmesi için izleme çalışmaları gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
ÇED raporunda; ‘Proje kapsamında ÇED alanından itibaren 10 metre sağlık koruma bandı oluşturulmuştur. ÇED alanının Kırmızı Dere tarafında ise DSİ’nin belirlemiş olduğu koruma bandı kadar uzaklaşılmış ayrıca bu hattan sonra 5 metre daha koruma bandı oluşturulmuştur.’ Denilmektedir. Ekolojik ve tarihi derinliği olan Kızıl Dere’ye bu kadar yakın bir mesafede maden ve taş ocağı tesislerinin yapılması son derece tehlikeli ve geri dönülemez etkiye neden olabilecek potansiyele sahiptir. Ayrıca belirlenen sağlık koruma bandının kızıl dereyi ne derece koruyacağı etki düzeyinin nasıl oluşturulacağı gibi veriler ise değerlendirilmemiştir” diye konuştu.
İÇME SUYU KAYNAĞINA ZARAR VEREBİLECEK BİR YATIRIM YAPILMAMALIDIR
ÇED sahalarının, içme suyu kaynaklarına yakın olmasının endişe verici olduğunu ifade eden Can, “Çukurkeşlik Mahallesi’nde yapılması planlanan kırma-eleme tesisi ve mekanik plent ünitesitalep edilen ÇED alanının 1,5 km 10 lt/sn debili MESKİ’ye ait içme suyu kaynağı yer aldığı belirtilmiştir. Fakat bölge halkının görüş ve itirazlarıyla ilgili ÇED sahalarına daha yakın içme suyu kaynaklarının olduğu belirtilmektedir. Eğer bu görüş doğru ise bu görüşleri kanıtlayacak inceleme araştırma yapılması ve 1,5 km dahi mesafede olsa dahi içme suyu kaynağına zarar verebilecek herhangi bir yatırımın yapılmaması gerekmektedir.
Çevre düzeni planına göre, proje alanının 1500 metre doğusunda 1. derece arkeolojik sit alanı bulunduğu görülmektedir. Keza yine bölge halkı ve çevresinin ÇED sahası içerisinde yer alacak şekilde doğal özelliklere sahip tarihi, kültürel ve arkeolojik miras özelliklerine sahip kalıntı ve yapılar olduğu söylenmektedir. Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Mersin Müze Müdürlüğü ilgili alan ve çevresinde, yöre halkının yüzyıllardır tanık olduğu ve ifade ettiği kültür varlıkları yapılarının tespitine yönelik akademik ve teknik bir çalışma yapması ve bu çalışmanın planlar ötesinde olması gerekmektedir” ifadesini kullandı.
“HUKUKİ SÜRECİN İÇERİSİNDE YER ALACAĞIZ”
Baro Başkanı Av. Gazi Özdemir ve Mersin Barosu Kent ve Çevre Komisyonu üyeleri ise açıklamasında hukuki sürecin içerisinde yer alacaklarını belirterek, “Proje alanı olan Çukurkeşlik ve Kayrakeşlik Mahalleleri’nin, zeytinliklerin de olduğu, yerleşik halkın geçimini tarım ve hayvancılıktan kazandığı bir bölge olduğunu vurgulayarak, “Maden ocağı yapılmak istenen yer ayrıca Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin belirlediği standartlara göre ‘Önemli Doğa Alanı’ (ÖDA) olarak belirlenmiş bir alandır. Burası endemik bitki ve hayvanları ile korunması gereken bir bölgedir. Bölgede yerleşik halkın bilinçli olarak izlemesi ve koruması ile yaban keçileri yeniden üremeye ve çoğalmaya başlamıştır. Bu ekosistemin bozulmaması için öncelikle projenin ve ÇED raporunun iptali için Mersin Barosu olarak hukuki süreçlerin içinde yer alacağız.
“SAĞLIKLI KENTLER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLEŞME İLKELERİ İLE UYUŞMAMAKTADIR”
Sonuç olarak: Gerçekleştirilecek faaliyet kapsamında çevresel etkilerinin değerlendirilmesi yapılması konusunda ortaya çıkabilecek sorunlar olarak; orman ve tarım alanlarına oluşturabileceği baskı ve ortaya çıkaracağı çevresel yükler, ocak yarmalarının etkileri, patlatma ile oluşan sarsıntı etkileri, Atık/artık materyalin düzensiz yığılması ve düzenli olarak yönetilememesi, toz etkisi (bitki yaprakları ve döllenmeye olan olumsuz etkiler), Kırma, eleme işlemi ve yığınlardan uçan toz, kamyon nakliyatı ile oluşan toz, gürültü etkisi, arta kalan çukurun düzenlenmesi gerekliliği ve zorluğu gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
ÇED alanları yerleşim alanlarına ve su kaynaklarına oldukça yakındır. Bu durum çevre bölgelerde yaşayan yurttaşların gerek ekonomik gerekse psikolojik ve çevresel yönden sorunlar yaşanacağı ortadadır. Bu durum sağlıklı kentler ve sürdürülebilir kentleşme ilkeleri ile uyuşmamakta doğal çevre ve yaşam alanlarına zarar verebilecek potansiyeli oluşturabilecektir.
PROJE, GELECEK NESİLLERE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE BIRAKMA KONUSUNDA RİSKLİDİR
Ayrıca ÇED alanının orman ve tarım arazi olması vasıtasıyla önemli bir orman alanı tahrip olarak tarım arazileri zarar görüp tarımsal faaliyetlerde aksaklıklar meydana gelebilecektir. Son zamanlarda yaşanan orman alanlı kayıpları ve gıda krizinin ortaya çıktığı süreçte bu tür alanların maden sahalarına açılması son derece riskli görülmektedir. İklim değişikliğinin nedenlerinden biri olan sera gazlarının önemli yutak alanları olan orman ve verimli tarım arazilerimizi tahrip edilerek azaltmak iklim değişikliğine de olumsuz yönde katkı sunmak anlamına gelecektir. Orman ve tarım arazileri üzerinde baskı kurulması gelecek nesillere sürdürülebilir bir çevre bırakılması noktasında son derece riskli olacağı aşikardır.
Yukarıda ki bölümlerde projenin potansiyel olarak etki edebilecek çevresel, biyolojik ve sosyo-kültürel riskler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ortaya konulan potansiyel riskler çerçevesinde özellikle iklim değişikliği, orman ve tarım alanlarına olan baskı, gıda krizi ve kentleşme süreçleri göz önünde bulundurularak ve yöre halkının da düşünceleri temel alınarak toplum yararı göz önünde bulundurulması gerekmektedir” ifadesini kullandı.